HDP GENEL KONFERANS
VE KONGRESİNE,
Merhaba yoldaşlar,
Parti ve Kongremiz 1 Kasım seçimlerinden sonra “Yeniden
Yapılanma” başlığını tartışmaya açmış bulunmaktadır. Ama ne yazık ki bu konuda
yeni düşünceler ortaya çıkarılamamıştır veya yeni fikirler varsa da bu bütün
üyelerimiz tarafından bilinmemektedir. HDK Ankara’nın hazırlık metinleri
tarafımdan incelenmiş ama yeni hiçbir şeye rastlanmadığından bu konunun diğer
illerde de farklı olmadığı yönünde bir kanaat oluşmuştur. Umarız önümüzdeki
günlerde bu konuda yeni fikir ve öneriler ortaya çıkar.
Bizim gördüğümüz eksiklikler kabaca şöyledir:
Ancak partimizde
somut olarak bir tartışma platformuna acil olarak ihtiyaç vardır. En büyük
eksikliğimiz ve kolayca kapatacağımız bu gedik maalesef bürokratik engellemelere
takılmaktadır. Bütün üyelerin özgürce tartışmalara katılabileceği ve
diğerlerinin fikir ve önerilerini öğrenebileceği ve böylelikle de partide
tartışılan konuların netleştirilmesine hizmet edecek platformlar derhal
kurulmalıdır. Örneğin belirli başlıklar (program, tüzük, strateji-taktik,
politikalar, demokrasi, devlet, vs.) altında toplanabilecek olan tartışma
metinleri kolaylıkla internet üzerinden mail grubu oluşturulmalıdır.
Konular ilk önce bu
mail gruplarında tartışılabilir ve sonra da panel, seminer ve konferanslarla
zenginleştirilir ve kongrelerin karar alması için karar tasarıları
oluşturulabilir. Böylelikle demokratik eğilimler ortaya çıkabilir.
Mevcut kongreler bürokratiktir ve canlılıktan yoksundur.
Canlılık görkemlilik olarak anlaşılmaktadır maalesef bu burjuva veya postmodern
bir algılamadır. Bizim canlılıktan anladığımız şey teorik ve politik
tartışmalardan duyulan heyecan olmalıdır. Çöldeki vaha kadar aranılan değerli
şey budur eksikliğini yaşadığımız…
a.
Partimiz net bir program (strateji) ve
politikalara (taktik) sahip değildir. 7 Haziran seçimlerinden sonra net bir
duruş görülmediğinden ve egemen-ezilen pozisyonlarında oluşan durumlar
görülemediğinden yanlış bir yol izlenmektedir.
b.
Partimiz net bir programa sahip olmadığından KISA
BİR PROGRAM ÖNERİSİ yapılacaktır.
c.
Bu program kendisini hayata geçirecek bürokratik
bir tüzüğe sahip olduğundan, bu tüzük yerine DEMOKRATİK – EŞİT ÜYE STATÜSÜNE
DAYANAN TÜZÜK önerilecektir. Mevcut tüzük tartışmaya açılan “Yeniden Yapılanma”
önünde bir engeldir. Aslında yeni tartışmanın varlığı eski program ve tüzüğün
varlığını korumasından başka da bir anlama gelmemektedir.
Sunacağımız kısa program çok somuttur. Biliriz ki “program,
bir ilkeler deklarasyonu veya prensipler manzumesi değil, somut işler
planıdır.”
HDP içinde pek çok farklı görüşten üyeler bulunmaktadır.
Onları birleştiren şey demokrasi olarak özetlenebilir. Bizler de demokratik bir
cumhuriyet için en kısa yol (program) ve yordamı (tüzük) ele almak zorundayız.
KISA BİR PROGRAM VE
TÜZÜK İÇİN GEREKÇE;
Mevcut tüzüğümüz ve programımız bileşenler tarafından kaleme
alınmıştır ama bu partinin gelişmesi ve milyonları kucaklaması için bileşenler
bir engel haline gelmektedirler. Oysa tam tersi olması gerekirdi. Yani
bileşenler HDP içinde çok güçlü hale gelmek için bütün üyeleriyle HDP içinde
olmak yerine mümkün olan en az sayıda üye göndererek HDP’yi zayıflatma yolunu
seçmişlerdir.
Bu zayıflatma hem aritmetik hem de demokratik bir program ve
tüzüğün oluşmaması bakımından cebirsel olarak yaşanılan zayıflık olarak öne
çıkmaktadır.
Bu şu demektir: eğer onlar gerçekten samimi iseler, bütün
örgütlerinin ve bütün üyelerinin parti çalışmalarına katılması gerekir. Çünkü
ancak ne kadar çok katılır ne kadar aktif çalışırlarsa o kadar etkili
olabilirler ve partinin politik hattı veya yönetimini o kadar etkileyebilirler
demektir.
Tüzük esas olarak tam da bunu formüle etmeliydi. Bu biçim
içinde bireylerin ve eğilimlerin çoğunluğa görüşlerini anlatma ve kazanma
hakkını ve usullerini garanti altına almaya yönelik olmalıydı.
Halbuki, mevcut tüzüğümüz, tıpkı Türkiye Cumbhuriyeti
Yasaları gibidir. Onlar ilke olarak hep demokrasiden, laiklikten söz ederler
ama fiili maddeler olarak bunu yok ederler. Bizim tüzüğümüz de öyledir. Bol bol
üyelerin haklarından, demokrasiden söz etmektedir ama, fiilen bunu yok
etmektedir. Hep üst organların yetki ve haklerinden söz etmektedir mesela.
Tıpkı Türkiye Cumhuriyeti'nin vatandaşların haklarından değil, devletin
haklarından ve vatandaşların görev ve zorunluluklarından söz etmesi gibi.
Kongre'ler her türlü birliğin en üst organlarıdırlar.
Demokrasilerde Meclis'ler ne ise, Örgütlerde de Kongre'ler odur. O her şeyi
yapabilir.
Peki Anayasalara, tüzüklere ne gerek vardır o zaman?
Tüzükler ve anayasalar, o her şeye kadir Kongre'lerin, Meclis'lerin, yani çoğunlukların,
yapamayacaklarını, karar alamayacağı noktaları yazarlar. Örneğin fikir ve
örgütlenme hakkı mı diyorlar. Bu konuda kısıtlayıcı bir karar alamaz çoğunluk
veya meclis demektir bu. Ya da bazı durumlarda bu kararın ancak belli bir
yüksek oran ve uzlaşmalarla alınabileceği yolunda kurallar getirirler. Yani
Tüzükler ve programlar aslında genel kongrelerin, sınırlarını belirtirler.
Bir tüzügün yapması gereken ise, tam da bunu, delege
sayılarını, (çünkü bunlar çoğunluğun manüplasyonuna uygun sorunlardır, Tüzükler
çoğunluğa güvensizlik temelinde yazılmalıdırlar) yani Kongre delege sayısını,
Genel Kurul'a bırakmamak olabilir ve olmalıdır.
Keza bir kongre en yetkili organ olarak, aksi
belirtilmedikçe her şeyi yapabileceğine göre, her hangi bir konuda herkesi de
görevlendirebilir. Ama demokratik bir tüzüğün yapması gereken, ne delege
sayısını ne de bunu belirleme hakkını başkasına vermeyi sınırlamak olmalıdır.
Böylece 10 ila 500 arasında üyesi bulunan siyasi örgütler,
bu günkü gibi oransız ölçüde değil; gerçek çalışmalara katıldıkları oranlarda
bu kongre delegeleri arasında yer alabilirler.
Özetle, tüzüğün temel felsefesi yanlıştır, örgütlerin temel
bir birim veya bileşen olarak tanınmasına son verilmesi gerekir.
Bu tür bir tüzük ve Kongre yapılanması, demokratik bir
programla birlikte Ortadoğu’nun olmazsa olmazıdır. Bu yapıldığı takdirde,
bizzat o küçük sosyalist grupların bu örgütü ele geçirmeye çalışan elemanları
bile fiili çalışma içinde o örgütlerinin duvarlarının ötesini görmeye ve
gelişmeye, kendilerini yenilemeye başlayabilirler. Bu aynı zamanda o örgütlerde
bir süre sonra çatlamalar yaratır: Bu partinin çalışmalarına aktif olarak
katılanlar, eski bürokratik aygıtlar ve yuvarlarla bir süre sonra gerçekten
devrimci ve demokrat hedefleri savunacak bir başka birliğin gerçek militanları
haline gelebilirler.
Ama böyle bir çalışma tarzı ve tüzüğün en büyük faydası,
Kürt Özgürlük Hareketine olacaktır. O zaman, Kürt Özgürlük Hareketi'nin
Türkiye'nin batısında örgütlenme çabaları, bir kaç görevli DTP'linin işi
olmaktan çıkabilir. O zaman Kürt Özgürlük Hareketi, bu Parti’de etkili olmak
istiyorsa olabildiğince çok üyesini HDP'nin fiili üyesi yapmak, bu üyelerinin
nicel ve nitel ağırlığıyla Parti üzerinde etkili olmayla çalışacaktır. Ama o
zaman ilk defa Kürtler ve Türkler başta olmak üzere herkes, bir araya gelip
birbirleriyle çatışarak ve çalışarak birbirlerini etkilemeye başlayabilecekler;
o zaman ilk kez Kürt Direnişi dış dünyaların doğrudan etkisi aracığıyla da bugün
kendisini boğan izolasyonuna son verebilecektir.
Özetle, bırakalım önce demokrasi üzerine büyük laflar
etmeyi. Somut olarak demokrat olalım. Bu ise somutun somutunda, önce demokratik
bir program ve demokratik bir tüzük demektir. Bunların hazırlanmasında en büyük
ve geniş katılım ve demokrasi demektir. Demokrasiyi, kişilerin demokrat
olmalarına bağlamayan, en anti demokratları bile demokratik davranmaya
zorlayacak, böyle davranmadıkları takdirde onları Parti yasallığının dışına
düşürecek bir tüzük ve program gerekiyor.
Hali hazırdaki program ve tüzüğümüz önereceğimiz kısa
program ve tüzükle büyük ihtimal çelişecektir. Çünkü mevcut programımız gerçek
bir program değil, bir ilkeler deklarasyonu veya prensipler manzumesidir.
Tüzüğümüz de bu sekter yapının korunması amacıyla örtüştüğünden demokratik değildir
çünkü var olan bileşenlerin yapısının ve gücünün korunması için bol bol üst
organların özgürlüklerinden söz ederken alt organların görevlerinden söz
etmektedir. Bu durum partimiz içinde çalışmalar yürüten bütün üyeler için gözle
görünür bir bürokrasi yaratmıştır zaten. Şimdi bu bürokratik saçmalıklara bir
son verme denemesi yapmak gereklidir. Bu mektup bu amaçla kaleme
alınmıştır. Ama buna siz, yani kongremiz
karar verecektir.
KISA TÜZÜK ÖNERİMİZ
Parti bileşen hukuku yerine EŞİT ÜYE STATÜSÜ’ne geçmelidir.
Bileşenler eğer gerek görülürse ayrı bir KOMİSYON olarak oluşturulabilir. Buna
da karar verecek olan GENEL KONGRE’dir.
BAĞIMSIZ ÜYE STATÜSÜ SAÇMALIK OLDUĞUNDAN KALDIRILMALIDIR
Böylesi bir statü için bağımsız olarak görülenlerin biraraya
gelip karar alıyor olmaları beklenir ama böylesi bir durum olmadığından üyeler
buna zorlanmakta veya hakları çiğnenmektedir.
Saçmalıktır çünkü; bir partili bağımsız olamaz. Hukuken o
artık partilidir isterse mahkeme önünde yemin etsin o artık parti üyesidir. Bu
nedenle bağımsız olarak nitelenenler aslında üçü dört yapamayan bileşenlerin
bakış açılarını yansıtan ve böylelikle partinin gelişmesiyle çoğalacak olan
yeni üyeler üzerinde bir cezalandırma olarak varlığını eski tüzüğe
borçludurlar. Bu partinin yeni üyelerle gelişmesi önünde bir engeldir ve ayrıca
anti demokratik olduğundan, bürokrasinin hizmetine yaradığından
kaldırılmalıdır.
Eşit Üye Statüsü
aşağıdaki özet olarak verilmiş benzer bir tüzük yapar.
En küçük birim ve en az kaç kişinin bir delege seçebileceği
belirlenmelidir.
Her üç kişi bir Demokrasi Ocağı veya Mahalle Komitesi
kurabilmeli ve ilçe kongresi için bir delege seçebilmelidir.
Her üç ilçe delegesi de bir il delegesi,
Her üç il delegesi bir genel kurul delegesi seçebilmelidir.
Öngörülen ‘bölge örgütlenmeleri’ fiili olarak
oluşamadığından veya Batı’da henüz örgütlenme yayılamadığından bu sorun somut
bir sorun değildir. O bakımdan bu gelecekte oluşma aşamasında gerekli
görüldüğünde tüzüğe alınabilir.
Ancak böylece gerçek güçleri ve eğilimleri yansıtan bir
temsil sağlanabilir. Ama zaten bileşenlerin pazarlıkları yoluyla her şeyin
belirlendiği, sonra da örgütsüz kitleye bir plebisitle sunulduğu şimdiki biçim
en gerici diktatörlüklerden farklı değildir.
Bir kongre delegesi, üç il delegesini temsil ettiğine göre 9
ilçe delegesini, 27 mahalle veya ocak delegesini, 81 üyeyi temsil eder. Yani
bin kişilik bir kongre de 81.000 kişilik bir örgüt demektir.
Tüzükte yer alan üç dönem kuralı kaldırılmalıdır. Ezilen
kitleler kolay kolay önder yetiştiremez mevcutlar rasyonel olarak
değerlendirilmelidir.
KISA PROGRAM ÖNERİMİZ
Gerçek bir eşitlik
için, ulusun (somut olarak Türkiye Cumhuriyeti devletinin) tanımından her
türlü, dil, din, tarih, "etni", soy, kültür, "ırk"
belirlemesi kalkmalı, ulus veya devlet bunlarla tanımlanmaya karşı
tanımlanmalıdır.
Bu somut olarak şu tedbirlerle gerçekleşebilir.
• Herkesin
istediği dili anadil olarak seçme ve anadilinde eğitim hakkı olmalıdır. (Ana
dilini öğrenme hakkı değil, bu farklıdır dillerden birine üstünlük sağlayıp eşitsizliği
arttırır.)
• Ortak bir
konuşma ve yazışma dili gerekip gerekmediğine; gerekiyorsa bunun hangi dil
olacağına demokratik ulusun yurttaşları tartışarak ve oylayarak karar verirler.
• Okullarda
herkes ana dilinde ama aynı ortak tarihi okumalıdır. Bu tarihi, ülkedeki ve
komşularındaki bütün dillerden, etnilerden, dinlerden, kültürlerden, cinslerden
eşit miktardaki temsilciler ortaklaşa yazmalıdırlar.
• Eğer olmasına
karar verilirse, din ve ahlak dersleri, yeryüzündeki tüm din ve inançlardan ve inançsızlardan eşit
sayıda temsilciler tarafından ortaklaşa yazılmalıdır.
• Devletin tüm
inançlar karşısında eşit ve tarafsız olması için, Diyanet lağvedilmeli, imam
hatipler normal okullara çevrilmelidir.
İmam veya hatip ve-veya herhangi bir dinin görevlisi olmak isteyenler
kendi inanç mensupları (cemaat) tarafından yetiştirilmeli ve bütün giderleri o
cemaat tarafından karşılanmalıdır.
• Diyanet gibi
kurumlarda şimdiye kadar çalışanların mağdur olmaması için geçimleri gönüllü
olarak cemaatler tarafından karşılanmayanlar devletin başka işlerine
yerleştirilmelidir.
• Devlet sadece
inançlar arasında eşitliği sağlamak ve azınlık inançta olanlar aleyhine
oluşacak fiili eşitsizlikleri gidermekle yükümlü olmalıdır.
Yurttaşların en geniş
şekilde örgütlenebilmesi, hakkını koruyabilmesi, haksızlıklara ve
eşitsizliklere karşı mücadele edebilmesi için.
• Sınırsız bir
düşünce, ifade ve örgütlenme özgürlüğü derhal uygulamaya geçmeli, bunları
sınırlayan tüm yasalar derhal ve otomatik olarak geçersiz olmalıdır.
• Devletin,
firmaların, örgütlerin, partilerin ve bunların bütün organlarının bütün
kararları, bütün tartışmaları tüm yurttaşların bilgisine açık olmalıdır.
Demokrasinin
gerçekleşebilmesi, yurttaşların doğru kararlar verebilmesi için her şeyden önce
doğru bilgilenme gerekir. Doğru bilgilenme için ise, medyanın devlet ve
sermayenin tekelinden ve egemenliğinden kurtulması gerekir. Bunun için de
• Tüm medya ve
yayın faaliyeti, matbaalar, frekanslar, kanallar, kağıtlar
toplumsallaştırılmalı, devletin ve sermayenin elinden alınmalı ve yurttaşların
ve örgütlerinin emrine verilmelidir.
• Medya
olanakları, tüm örgütler, partiler, inançlar, fikirler, akımlar, meslekler,
cinsler, yaşlar, bölgeler vs. arasında üye sayılarına ya da nüfus içindeki
oranlarına göre dağıtılmalıdır.
• Bu dağılımın
gerçek oranları yansıtmaları için sık sık ayarlanmalıdır
Yurttaşların üzerinde
yükselmeyen, onlardan bağımsızlaşmayan ama onlara itaat ve hizmet eden bir
devlet cihazı için:
• Tüm
düzeylerde yetki ve sorumluluk seçilmiş organlarda olmalıdır. Osmanlı artığı,
Firavun ve Nemrutlar zamanından kalma valilik, kaymakamlık gibi merkezi olarak
atanan ve belirlenen tüm makam ve organlar lağvedilmedir.
• Tüm emniyet,
asayiş ve savunma kuvvetleri bu seçilmiş organların emrinde ve kontrolünde
olmalıdır.
• Tüm seçilmiş
yöneticiler ve organlar kendilerini seçenlerin beşte birinin oyuyla geri
alınabilmeli ve seçim yenilenmelidir.
• Tüm
seçilenler seçildikleri süre içinde ve çalışmaları esasında ortalama bir
çalışanın gelir düzeyinde ücret almalıdır.
• Memurların
tayin, terfi, seçim ve emeklilik işlemlerinde bağımsız memur sendikalarının
tuttukları siciller esas alınmalıdır.
• Asker sivil adalet
ikiliği ve memurlar hakkında dava için izinler kalkmalı. Kanun ve yasalar
karşısında mutlak eşitlik olmalıdır.
• Mahkemelere
Jüri usulü gelmelidir.
Bu biçimsel eşitliği
ve demokrasiyi sağlayan tedbirlerin yanı sıra, asgari ölçüde ekonomik ve sosyal
eşitsizlikleri kaldırmak için
• Devlet her
yurttaşa iş bulmak, bulamıyorsa, sendikaların ve bağımsız tüketici
teşekküllerinin tespit edeceği, asgari geçim endeksine uygun gelir sağlamakla
yükümlü olmalıdır.
• Tüm
yurttaşlar için genel sağlık ve emeklilik sigortası olmadır. Sigorta kurumu,
doğrudan sigortalı yurttaşların seçilmiş temsilcileri tarafından yönetilmeli ve
denetlenmelidir.
• Gelecek
nesiller arasında kültür, eğitim ve iktisadi farklardan doğan eşitsizlikleri
asgariye indirmek için, her çocuk için parasız kreş ve anaokulu sağlanmalıdır.
• Tüm eğitim ve
araçları parasız olmalı, düşük gelirli ailelerin çocukları devlet bursu ile
desteklenmelidir.
• Tüm
azınlıkların gerçek hayatta fiilen ortaya çıkacak bizzat matematik bir azınlık
olmaktan doğan dezavantajlarını bir ölçüde ortadan kaldırabilmek için kotalar
ve pozitif ayrımcılık uygulanmalıdır.
Ali Güler
27 Aralık 2015
aliekberguler@gmail.com