xerab zeman tarafından Pzt, 02/18/2008 - 01:18 tarihinde gönderildi.
Anayasalar, anayasa yapıcılarına bırakılamaz.
Ne yazık ki toplum içinde bu düşünce yalnızca burjuva liberallerin çabalarından ve “sivil anayasa” taleplerinden öte gitmiyor.
Bu herc ü merci toparlamak ve alternatif bir anayasa önermek pekala mümkün. Ama insan bunun önemini dahi kavrayamayacak denli a-politik yığın karşısında durumun ümitsizliğini kabullenmek zorunda kalıyor.
Herşeyden önce hareket halinde olan kitleler ve aydınlar şikayetlerinde haklıdırlar ama somut bir metin ellerinde olmadıkça bu tartışmalar kısmi eleştiriler düzeyinde kalır ve sosyal bir bilinç ilerlemesi yaşanmaz.
Üstüne üstlük burjuva aydınların bu türden kalkışması yeni bir uygarlık programı yaratmak zorunda olan devrimci aydınlar tarafından dahi tartışma konusu yapılmıyor oluşu neyle izah edilebilir?
“ikinci cumhuriyet” tartışmalarından bu yana sürekli işlenen bu konu her gündeme geldiğinde ‘niye insan hakları sözleşmesi’ni anayasa önerisi yapmıyorlar diye hayıflanıyor, “meyyus bir papağan gibi” (A.İlhan) bunu tekrarlıyordum. Ve nihayet bu düşüncemi ‘bir köxüz girişimcisi’ olarak açıklama/dertleşme olanağı buldum.
Şimdi de umutsuzum ama dile getirmenin ne zararı olabilir ki? (şu an için biraz zaman gerekiyor, hepsi bu!) Bir işe yarar mı, büyük ihtimal bir işe de yaramayacak. Belki biraz yorgunluğa değer diye kestirip atmaktan ve belki de hafızalar tazelenir umuduyla yazılabilir.
Nedir İnsan Hakları Sözleşmesi (İHS) ve anayasa olur mu?
Bu öneriye ilkten (devrimci sosyalistler) burjuva ve emperyalist bir belgi olmasından dolayı karşı çıkılacaktır. Doğrudur, bu sözleşme Birleşmiş Milletler’in (BM) bir belgesidir. Ama BM’in dayandığı sözleşme/anayasa değildir. Ve bu yüzden güçlü bir metindir.
İkinci olarak, bu sözleşme emperyalistlerin gelişmekte/geri (ki bu tanımlamalar sorunludur) olan uluslar/devletler üzerinde kullandıkları önemli bir kozdur. Doğrudur, İHS ne yazık ki ulus/devletler arasında sıkışıp kalmış bir metin haline getirilmiş bireyin hak ve özgürlükleridir. Ama bu bapta karşı çıkılması gereken özne haklarıyla tanımlanan ‘insan’ olmamalıdır. Karşı durulması gereken özne tam olarak gerici ulus/devletler ve özellikle en irileri (emperyalist devletler) olmalıdır.
İnsan hakları toplumsal haklardan ayrı düşünülemez denilmektedir. Bu da doğrudur, çünkü insan’ı toplumsal olanla yerdeğişimi bir sorun yaratmayabilir. Yani bu haklara toplumsal hak ve özgürlükler demek de bu hakların ifade edilişinde bir sorun yaratmaz. İki şey (insan-toplum) birbirini tamamlar. (dikkat edilirse köxüz’e kadar gelen sosyoloji; insanı toplumla, toplumu da insanla tanımlamaktadır ama şimdi ‘insan’ın kendisi sorun edilmektedir.)
Üçüncü olarak; İHS asıl olarak 1789 Fransa İnsan ve Yurttaş Hakları’na dayanmaktadır. Nasıl oluyor da BM’in bir belgesi savunuluyor? Doğrudur. Ama bu başta da söylendiği gibi güçlü bir metindir. Gücünü bütün ulus/devletler içindeki insanların bilmesinden ve geri uluslar üzerinde tahakküm kuran BM nezdinde –dahi- kabul edilmesinden almaktadır. Pekala 1789 da anayasa haline getirilebilir ve getirilmelidir. Ama bu metini savunan ne bir örgüt ne de bir hareket vardır. Fransız devrimcileri dahi bunun gerisine düşmüş ve unutturulmuştur. Bu anayasa tartışmalarında ise savunanların elinde zayıf bir ‘koz’dur. Dünya insanlarının pek çoğu tarafından pratik olarak kullanabilecekleri metin sadece İHS’dir, diğerleri ise ancak romantik bir anlama sahiptir. (‘romantik’ kavramı güçsüz değil aksine güçlü bir kavram olarak okunmalıdır, ama kavramın gücü bütün teoriler gibi kitlelere nüfuz etmesiyle ortaya çıkar.)
Şimdiye kadar söylenenler gelebilecek olan eleştiri ve yorumlara peşinen yapılan yorumlardır. Şimdi de ‘tarihsel değeri neler olabilir ve olasılıklar nelerdir’ sorusuna cevap arayalım.
Köxüz girişimcileri insan hakkında bir görüşe sahiptir. Bu görüş sitede ‘yönetici’ imzalı olarak bulunmaktadır. Sırayla gitmek gerekirse;
Ulus/devlet’in iki ayrı tanımı mevcuttur: biri aydınlanmanın diğeri gericiliğin iki ayrı ulus tanımıdır. Aydınlanmanın tanımı 1789 İnsan ve Yurttaş Hakları’nı kullanan ve kabul eden, insan/yurttaşların topluluğudur. Bu ulusta insanlar dini, dili, tarihi, etnisi, coğrafyası vb. ne olursa olsun, bunları politik alandan özel atanlara denmektedir. Bu tanım aydınlanmanın gerek sol –anarşist/komünist-, gerekse de sağ burjuva liberterleri tarafından savunulmaktadır. Gericiliğin tanımı ise; ulusun dile, dine, etniye, tarihe vb dayanan bir tanımdır. (bunlar içinde de iki farklı tanımlama yanlış değildir. Etniye ve dine dayananlar en gerici iken; coğrafyaya dayananlar sol aydınlanmaya daha yakındırlar veya (bir geri çekilme durumunda) içlerinde kabul edilirler.
Her iki ulus tanımı da ulusculuktur, ulusal olanın politik/devlet olmasına dayanmaktadır. Politik ve özel alan ayrımı yapan Aydınlanma, politik alanı yurttaş/insana dayanmaktadır. Ama görüldüğü gibi insan olarak kabul edilenler politik ve özel alan ayrımı gözetenlerdir. Bu ayrımı kabul etmeyenler insan olarak kabul edilmemektedir.
Gericiliğin ulusculuğu ise aydınlanmanın insan’ın politik alandan uzaklaştırılmasına ve dil, din, etni, tarih, gibi birliktelikleri (?) politik alana tahkim edilmesi olarak anlaşılmaktadır. Genellikle bir etniyle tanımlanan uluslarda aydınlanmanın insanı öldürülmüş ve yerine fransız ya da türk gibi etni getirilmiştir.
Tarihsel prose (gidiş) içinde iki büyük aşama vardır: komün ve uygarlık. Uygarlık prosesi içinde (kadim/antika/site uygarlıkları/semavi dinler/burjuva) aşamalarına denk gelen farklı konaklarda farklı insan tanımlaması vardır. İlki aristo’ya (politik-zoon) aittir, semavi dinler insanı kendi dininden olan olarak (hristiyan veya müslüman vb) görürken, aydınlanma yurttaş/insan olarak tanımlar. Bütün tanımlar konaktan konağa değişse de varolan üstyapıya göre tanımlama metodolojisi değişmeden kalır.
Uygarlık bir bunalım yaşamaktadır ve hızla çöküşe gitmektedir. Bu çöküşe mani olmak için ortaya çıkan sosyal hareketler aydınlanma geleneğinin içinde bir muhalif –heretik- mezhep olmalarına rağmen; gericiliğe teslim olmuş, karşı koyamamıştır.
Bu uygarlığın yerine yeni bir uygarlık (?!) tasavvuru gerekmektedir. Belki de bu uygarlık kendisini uygarlık olarak değil, başka bir şey olarak tasarlayacaktır. Çünkü tarih çok yönlü bir gidiştir ve neler olacağı bütün tasavvurların dışında olacaktır. Bunu kimse garanti edecek bir yasa ortaya koyamaz.
Köxüz bütün olarak bu uygarlığın yıkılmasını istemektedir ve bu işe (politika) de başlarken aydınlanmanın bıraktığı yerden devam etmek istemektedir. O yüzden önerimiz, belki de kısa zamanda kolektif bir öneri haline de gelebilecektir.
Uygarlık farklı formlara bürünse de bir süreç (prose)’dir. Birbirlerinden kopartılamazlar. O yüzden öneriye geri plan oluşturan bütün metinler incelenirse çok daha güçlü bir arkaplan sahibi olunabilir. İHS elbette ki uygarlığın son önemli ilerlemesi olarak kabul edildiğinde 1789’dan geriye en fazla 1776 abd bağımsızlık bildirgesi’ne ve 1215 magna carta’ya ulaşılır. Ama kadim/antika uygarlıkların çok önemli metinleri de mevcuttur ve durugörüşe de sahiptirler. Bunlardan en önemlisi hammurabi kanunlarıdır. Ki bu metin yaşadığımız topraklara has bir metin olduğundan metinler arası tarihsel-romantik bağ bizler için daha anlamlı olabilir. Bu metinlerin de incelenmesi gerekmektedir. Şimdilik bu görev önümüzde duruyor.
Önerinin acilliği ve somutlanması
Bu öneri bir aklı evvelin durup dururken zortlaması olarak da yorumlanabilir. Ki bu pek de yanlış sayılmaz. Fakat bir an için gözlerimiz önünde sürüp giden mücadelelere bakıldığında bu öneri sağlam bir dayanak sağlayabilme fırsatı sunmaktadır. Bu noktada öneri sahiplerine değil, önerilen metne bakılması icabeder.
Yaşadığımız ortadoğu coğrafyası uygarlığın beşiği olarak kabul edilmektedir. Bugüne kadar yapılan arkeolojik araştırmalar aksini söylememektedir. O halde bir öngörü olarak; uygarlık doğduğu yerlerden yeni bir rönesansa da kavuşabilir. (bu rönansansla birlikte onu doğduğu topraklara gömmek de mümkün ve olanaklı hale gelebilir.
Ama bu işe başlamak için güçlü bir arkaplan yeterli gelmez (aksi halde bu sadece bir aklı evvelin işi olurdu); çok güçlü bir politik güç de gereklidir. Yaşadığımız topraklarda ise bu güce sahibiz: demokratik cumhuriyet parolasıyla hareket eden kitleler ve aydınlanmanın romantikleri...
Yaşadığımız topraklarda bunlar olmasaydı bile kana ve dine dayanan ulus/devletlerin yazılı anayasaları ile hiç bir ilerlemenin olamayacağı ve uygarlığın faziletleri ile değil, rezaletleriyle (faşizm, işsizlik ve pahalılık, emperyalist savaş, ve her türlü etnik ve dinsel boğazlaşma, ve ilh.) tanışıyor olmamız bu metne ivedilik kazandırmaktadır.
Anayasa önerisi olan BM insan hakları sözleşmesi ilk elde demokratik bir cumhuriyet anayasası haline getirilmelidir. Bu anayasa sadece topraklarımızdaki ulus/devletler için değil, bütün ulus/devletler için geçerlidir. Ve özünde tıpkı 1789 daki aydınlanmanın dünya ulus/devleti hedeflenmektedir. Ama ilk elde ortadoğu coğrafyası için bir anayasa önerisi olarak anlam kazanabilir çünkü emperyal ulus/devletler bölge ulus/devletleri üzerinde genişleme olanakları bulmaktadırlar. GOP herkesin aşina olduğu bir projedir ve bu projeye karşı duracak bir program “ortadoğu için demokratik manifesto” adıyla köxüz metinleri arasında bulunmaktadır. Şimdi de bu asgari programa dayanacak olan bir anayasa metni olarak ilk elde ele alınmalıdır. Bölge insanları elinde diğer emperyalistlere karşı (ve tabii ki onların bürokrat ve militarist ‘aydınları’na karşı) kolay kolay reddedemeyecekleri güçlü bir metin demektir bu.
İHS emperyalist oyunlara karşı mücadele eden anti emperyalistlerin elinde de güçlü bir dayanak olabilir. Çünkü onlar emperyalist devletlerin diğer geri ulusları ezmek için kullandıkları koz olmaktan çıkabilir ve onlara karşı kullanılabilir. (evet, ortada bir kumar oynanıyorsa koz kimin elindeyse o güçlüdür -ki bu koz metaforu bir koz oyununun kendisiyle şimdilik sorun edilmemektedir.) o zaman ezilenlerin eline geçen olanaklarla bu koz emperyalist devletlerin suratına meydan okuyacak özne olur. Özcesi, koz aslında öznedir, bunun yanlış olarak görünmesinin/algılamasının ve genelleştirilmesinin altında yatan neden, emperyalist entelektin yaydığı toplumsal kabulleniştir. Fakat bu kabulleniş sorgulandığında yukarıda anlatılan toplumsal gerçekliğe ulaşılır.
Kürtler açısından ele alındığında ise ivedi olduğu kadar yakıcıdır da... Bu metin büyük ihtimal bir anayasa haline gelmez ama kürtlerin bilincinde rahatlıkla yer edebilir ve geleceğe taşınabilir. (Ve zaten aşılması da ancak böyle mümkün olabilir.)
Bu metnin noktası/virgülüne dokunulmaksızın savunulmalıdır. Elbette bu metin ve dayandığı diğer belgeler kabul edilen insan tanımlarına göre tutarlıdırlar. Örneğin ABD bağımsızlık bildirgesi vahşileri (kızılderili yerliler) insan olarak görmez. Çünkü bu vahşiler kendi totemlerini özel alana atmak istememektedirler o yüzden uygar değildirler. Yani anayasal haklardan yararlanamazlar çünkü uygar insan değildirler ve zaten bu vahşiler uygar beyazlarla birlikte olmak istememektedirler çünkü kendi anayasaları/üstyapıları vardır. Bu anlayış elbette uygarlığın bu aşamalarında kendi görüşlerine tutarsızlık getirmemektedir. Ama gelinen aşamada bu insan tanımlaması artık sorun edilmektedir. İşte bu noktada insan kavramı daha da derinleştirilerek genetik/biyolojik olarak yetersizliği kapatılmak istenmiştir. Bunlar gözönüne alınarak artık uygarlık bu tür vahşilere bir yer açmak durumunda kalmıştır. Yani onların da özgürlüklere ihtiyacı vardır. O yüzden tüm dünya için önerilen anayasa tüm canlıları kapsamalıdır. (insan, hayvan, ekoloji) artık bu gelişim bütün uygar insanlık için elzemdir. O yüzden metnin yetersizliklerinin de üstesinden gelmek mümkündür. Metnin arkaplanında görülen eksiklik veya yetmezlikler uygarlığın evrimi içinde anlaşılırdır. Ve evrim şimdi de varolduğuna göre bu noktadan geriye düşülemez.
Metnin eksiklikleri bahane edilerek güçsüzleştirilemez. Ve bunlar şerh olarak düşülürse metnin dokusu değişmez. En azından bu değiştirme istekleri (veya eleştirilerle yapılan re-prodiksiyonlar işin içinden çıkılmaz hale getirilmesine sebep olabilir) bu konuda yapılacak tartışmalarla zenginleşebilir (hiç bir anayasa değiştirilmez değildir) ve toplumsal özneler içinde bir anlam kazanır.
BM İnsan Hakları Sözleşmesi
BM İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu 10 Aralık 1948 tarihinde İnsan haklarına ilişkin bir bildirgeyi kabul ve ilan etti.
Bu tarihi olaydan hemen sonra, Genel Kurul, üye devletleri bildirge metnini resmi olarak ilan etmeye ve ”farklı devletlerin ya da bölgelerin politik koşullarını dikkate almadan, bildirgeyi, başta okullar ve diğer eğitim kurumlarında olmak üzere, yayma, tanıtma, okunma ve anlaşılır kılmayı sağlamaya” davet etti.
GİRİŞ
İnsanlık aleminin bütün üyelerinin doğal olarak sahip oldukları değerin ve onların eşit ve dokunulmaz haklarının tanınmasının, dünyada özgürlük, adalet ve barışı sağlanmanın temel taşlarını oluşturduğu için,
İnsan haklarını küçümsemenin ve tanımamanın, insanlık vicdanında isyan yaratan barbarca eylemlere yol açmış olduğu için ve insanların korku ve yokluktan özgür biçimde, ifade ve inanç özgürlüğünden yararlanabilecekleri bir dünya yaratmanın, halkların en yüksek amacı olarak ilan edilmiş olması nedeniyle,
insanın despotluğa ve baskıya karşı son bir çıkış yolu olarak başkaldırıya başvurmak zorunda kalmaması ve insan haklarının, yasaların üstünlüğü yoluyla korunması önem taşıdığı olduğu için,
uluslar arasında dostane ilişkilerin geliştirilmesinin teşvik edilmesi önemli olduğu için,
Birleşmiş Milletler üyesi olan halklar, temel insan hakları, bireyin onuru ve değeri ile erkek ve kadınların eşit haklarına ilişkin inançlarını bildirgede yeniden vurduladıkları gibi, sosyal ilerleme ve daha geniş özgürlük ortamında daha iyi yaşam şartlarını sağlamaya çaba göstermeyi kararlaştırdıkları için,
üye devletler, Birleşmiş Milletler ile işbirliği içinde insan haklarına ve temel özgürlüklere genel ve etkin bir saygının güvence altına alınıması yükümlülüğünü üstlendikleri için,
bu hak ve özgürlüklerin içeriği hakkında ortak bir anlayışa sahip olmak, bu yükümlülüğün gereklerini yerine getirmede en büyük anlama sahip olduğu için,
GENEL KURUL;
İnsanlık topluluğunun bütün bireyleri ve toplumsal kuruluşları ile, bu Bildirgeyi sürekli olarak göz önünde tutup, eğitim ve öğretim yoluyla bu hak ve özgürlüklere saygıyı geliştirme ve güçlendirmeyi teşvik eden ulusal ve uluslararası önlemlerle, gerek üye devletlerin halkları ve gerekse bu devletlerin yönetimi altındaki bölgelerdeki halklar arasında bu hakların genel ve etkin olarak tanınmasını ve uygulanmasını güvence altına almayı sağlamaya çaba göstermeleri amacıyla, tüm halklar ve uluslar için ortak hedefi ifade eden bu İNSAN HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİNİ,
ilan eder.
Madde 1. Bütün insanlar özgür doğarlar ve eşit hak ve değere sahiptirler. Akıl ve vicdan ile donanmışlardır ve birbirlerine karşı kardeşlik ruhuyla hareket etmelidirler.
Madde 2. Herkes, ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal veya başka bir kanaat, ulusal veya sosyal köken, mülkiyet, doğuş ya da başka her hangi bir konumundan dolayı, hiçbir bir ayrıma tabi tutulmadan, bu Bildirge ile ilan olunan bütün haklara ve özgürlüklere sahiptir.
Ayrıca, ister bağımsız olsun, ister vesayet altında veya özerk olmayan ya da başka bir egemenlik kısıtlamasına bağlı ülke yurttaşı olsun, bir kimse hakkında, uyruğunda bulunduğu devlet veya ülkenin siyasal, hukuksal veya uluslararası statüsü bakımından hiçbir ayrım gözetilmeyecektir.
Madde 3. Herkes, yaşam, özgürlük ve bireysel güvenlik hakkına sahiptir.
Madde 4. Hiç kimse kölelik veya kulluk altında bulundurulamaz, kölelik ve köle ticaretinin her türlü biçimi yasaktır.
Madde 5. Hiç kimseye işkenceye ya da zalimce, insanlık dışı veya muameleye tabi tutulamaz ya da bu biçimlerde cezalandırılamaz.
Madde 6. Herkesin, her nerede olursa olsun, hukuksal kişiliğinin tanınması hakkı vardır.
Madde 7. Herkes yasa önünde eşittir ve ayırım gözetilmeksizin yasalar tarafından eşit olarak korunma hakkına sahiptir. Herkesin bu Bildirgeye aykırı olan her türlü ayrım gözetici işleme karşı ve bu tür ayırımcılık yaratacak durumlara karşı eşit olarak korunma hakkı vardır.
Madde 8. Herkesin anayasa yada yasayla tanınmış temel haklarını çiğneyen eylemlere karşı yetkili ulusal mahkemeler tarafından etkin biçimde yardım alma başvurma hakkı vardır.
Madde 9. Hiç kimse keyfi olarak yakalanamaz, hapsedilemez ya da sürgün edilemez.
Madde 10. Herkesin, hem hak ve yükümlülükleri belirlenirken hem de bir suç işlemiş olamakla itham edilirken, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından tam bir eşitlik altında adil ve açık incelemeye tabi tutulması hakkı vardır.
Madde 11.
1. Ceza gerektiren bir eylem ile itham edimiş olan herkes, bu suç iddiası, savunması için zorunlu garantlerin tümünden yararlanabildiği açık bir mahkeme kararı ile yasal olarak saptanmadığı sürece, suçsuz sayılma hakkına sahiptir.
2. Hiç kimse, işlendiği sırada ulusal ya da uluslararası hukuka göre bir suç oluşturmayan herhangi bir eylem veya ihmalden dolayı mahkum edilemez. Ceza gerektiren bir eylemin gerçekleşmesi sırasında uygulanabilecek olan cezadan daha ağır bir ceza da verilemez.
Madde 12. Hiç kimsenin özel yaşamına, ailesine, konutuna ya da haberleşmesine keyfi olarak karışılamaz, onuruna ve kişiliğine saldırılamaz. Herkesin bu gibi müdahale ve saldırılara karşı yasa tarafından korunma hakkı vardır.
Madde 13.
1. Herkes, her hangi bir devletin sınırları içinde serbestçe dolaşma ve ikamet yerini seçme hakkına sahiptir.
2. Herkes , kendi ülkesi de dahil olmak üzere, herhangi bir devleti terk etmek ve ülkesine yeniden dönmek hakkına sahiptir.
Madde 14.
1. Herkesin, baskı altından kurtulmak için başka ülkelere sığınma başvuurusu yapma ve sığınma olanaklarından yararlanma hakkı vardır.
2. Gerçek politik nitelik taşımayan suçlardan veya Birleşmiş Milletlerin amaç ve ülkelerine aykırı eylemlerden doğan kovuşturma durumunda, yasal tedbir olarak bu haktan yararlanma talebi ileri sürülemez.
Madde 15.
1. Herkes bir vatandaşlık hakkına sahiptir.
2. Hiç kimsenin vatandaşlık hakkı keyfi olarak elinden alınamaz ya da vatandaşlığını değiştirme hakkı inkar edilemez.
Madde 16.
1. Yetişkin her erkek ve kadın, ırkı, vatandaşlığı ya da dini nedeniyle herhangi bir kısıtlamaya tabi tutulmadan, evlenme ve aile kurma hakkına sahiptir. Onlar, evlenme, evlilik süresi ve boşanma sırasında eşit haklara sahiptirler.
2. Evlilik, sadece evlenecek olanların özgür ve tam iradeleriyle gerçekleşebilir.
3. Aile, toplumun, doğal ve temel unsurudur ve toplum ve devlet tarafından korunma hakkına sahiptir.
Madde 17.
1. Herkes tek başına veya başkalarıyla ortaklaşa mülkiyet edinme hakkına sahiptir.
2. Hiç kimsenin mülkiyeti, keyfi olarak elinden alınamaz.
Madde 18. Herkes düşünme, vicdan ve din özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, herkesin din ya da inanç değiştirme özgürlüğü ve tek başına ya da başkalarıyla birlikte öğrenim, uygulama, ibadet ve dinsel adetlere saygı göstermek yoluyla, , açık ya da özel bir biçimde din ya da inancının gereklerini uygulama özgürlüğünü kapsamaktadır.
Madde 19. Herkes düşünce ve ifade özgürlüğüne hakkına sahiptir. Bu hak, herkesin hiç bir müdahale olmadan düşünce sahibi olma özgürlüğünü ve her türlü ifade etme aracıyla ve sınırları dikkate almaksızın bilgi ve düşünce arama, elde etme ve yayma özgürlüğünü kapsamaktadır.
Madde 20.
1. Herkes barışçıl biçimlerde, toplantı ve örgütlenme özgürlüğü hakkına sahiptir.
2. Hiç kimse bir örgüte bağlı olmaya zorlanamaz.
Madde 21.
1. Herkes, direk ya da özgür olarak seçilmiş temsilciler aracılığı ile ülkesinin yönetimine katılma hakkına sahiptir.
2. Herkesin ülkesinin kamu hizmetlerinden eşit olarak sahip olma hakkı vardır.
3. Halkın iradesi, devlet gücünün yetkilerinin temelini oluşturmalıdır.. Bu irade, genel ve eşit oy hakkı ile gizli oy verme ya da benzeri özgür oy verme işlemi ile yapılacak olan peryodik ve gerçek seçimlerle, ortaya konulmalıdır.
Madde 22. Herkes, toplumun bir üyesi sıfatıyla sosyal güvenliğe sahip olma hakkı vardır ve herkes kendi onuru ve kişiliğinin özgürce gelişimi için kaçınılmaz olan ekonomik, sosyal ve kültürel hakların, her devletin yapılanması ve olanakları dikkate elınarak, ulusal tedbirler ve uluslararası işbirliği yoluyla gerçekleştirilmesi hakkına sahiptir.
Madde 23.
1. Herkes çalışma, uğraşını özgürce seçme, adil ve tatmin edci çalışma koşulları ve işsizliğe karşı korunma hakkına sahiptir.
2. Herkes, hiçbir ayırım gözetilmeksizin, eşit iş için eşit ücret alma hakkına sahiptir.
3. Çalışan herkes, kendisi ve ailesi için insan onuruna yaraşır koşullar sağlayan ve gerekli durumlarda da sosyal güvence için başka tedbirlerle tamamlanmış olan adil ve tatbin edici bir ücret alma hakkına sahiptir.
4. Herkes, kendi çıkarını korumak için sendika kurma ya da sendikaya üye olma hakkına sahiptir.
Madde 24. Herkesin, dinlenme, çalışma süresinin makul ölçüde sınırlandırılmasına ve maaşını koruyarak düzenli biçimde tatilde olmayı da kapsayacak biçimde, boş zamana sahip olma hakkı vardır.
Madde 25.
1. Herkesin kendisinin ve ailesinin sağlık ve refahı için beslenme, giyim, konut ve tıbbi bakım hakkı vardır. Herkes, işsizlik, hastalık, sakatlık, dulluk, yaşlılık ve kendi iradesi dışındaki koşullardan doğan geçim sıkıntısı durumunda güvenlik hakkına sahiptir.
2. Anneler ve çocuklar özel bakım ve yardım alma hakkına sahiptirler. Evlilik içi ya da evlilik dışı ilişki içinde doğmuş olmalarına bakılmaksızın, bütün çocuklar aynı sosyal güvenceden yararlanmalıdır.
Madde 26.
1. Herkes eğitim hakkına sahiptir. Eğitim, en azından gerekli ve temel eğitim aşamasında ücretsiz olmalıdır. Gerekli temel eğitim zorunlu olmalıdır. Mesleki ve teknik eğitim herkes için elde edilebilir olmalıdır. Yüksek öğrenim, herkes için yeteneklerine göre eşit düzeyde açık olmalıdır.
2. Eğitim, kişiliğin bütünlüklü olarak gelişimini ve insan temel hak ve özgürlüklerine saygıyı güçlendirmeyi amaçlamalıdır. Eğitim, bütün uluslar, ırklar ve dinsel topluluklar arasında anlayış, hoşgörü ve dostluğu güçlendirici ve Birleşmiş Milletlerin barışı koruma yönündeki çalışmalarını destekleyici olmalıdır.
3. Çocukların eğitimini seçme hakkı, öncelikle ana ve babanındır.
Madde 27.
1. Herkes toplumun kültürel yaşamına özgürce katılma, güzel sanatlardan yararlanma ile bilim alanındaki gelişmelere ve bunun yararlarına katılabilme hakkına sahiptir.
2. Herkes yaratıcısı olduğu bilimsel, edebi ya da sanat eserlerinde doğan maddi manevi çıkarlarının korunması hakkına sahiptir.
Madde 28. Herkesin, bu Bildirgede öngörülen hak ve özgürlüklerin gerçekleşeceği bir toplumsal ve uluslararası düzene sahip olma hakkı vardır.
Madde 29.
1. Herkes, kişiliğinin özgürce ve bütünlüklü olarak tek başına gelişmesine olanak veren topluma karşı sorumluluklara sahiptir.
2. Herkes, hak ve özgürlüklerini kullanma sırasında, başkalarının hak ve özgürlüklerine gerekli dikkatin ve saygının gösterilmesini güvence altına almak ile demokratik bir toplumun genel ahlaki ve kamu düzeni ve genel refah düzeyi ile ilgili adil şartlarını karşılayabilme amacıyla, sadece yasayla belirlenmiş kısıtlamalara tabi tutulabilir.
3. Bu hak ve özgürlükler hiçbir durumda Birleşmiş Milletlerin amaç ve ilkelerine aykırı biçimlerde kullanılamaz.
Madde 30. Bu bildirgede yer alan hiçbir şeyin, herhangi bir devlet, topluluk ya da kişiye, burada ifade edilmiş olan hak ve özgürlüklerden herhangi birinin yok edilmesini amaçlayan bir çalışma ya da eylemde bulunabilme hakkını sağladığı biçimde yorumlanamaz.