Tuzluçayır
Mahallesi, Mamak İlçesi’ne bağlı olup adının nereden geldiği konusunda net bir
bilgi yoktur. Yaşayanlar veya internet üzerinden bilgi taraması yapıldığında
buna dair bilgiye ulaşılamamaktadır. Belki devlet, hükümet, üniversite
arşivlerinde veya basılı yayınların taranmasında buna dair bulgular elde
edilebilir, fakat ne yazık ki şu anda böylesi bir bilgiden mahrumuz. Kendisiyle
görüştüğümüz Yelda Yürekli arkadaşın, “80
DARBESİ VE TOPLUMSAL MUHALEFETE ETKİSİ: MAMAK/TUZLUÇAYIR MAHALLESİ ÖRNEĞİ”
başlıklı Lisans Tezi Tuzluçayır’a dair, mevcut tek akademik çalışma özelliğinde
olup, pek yakında henüz adı konulmamış bir kitabı da yayınlanma aşamasındadır.
Tarih konusu
ise kendi içinde de tartışmalı bir sorun olmaktadır. Tarih denilince insanların
aklına ilk önce geçmiş zaman gelmektedir doğal olarak ama geçmiş tarih, şimdiki
insanların, sınıfların, kastların, eğilimlerin veya hareketlerin,
ideolojilerin, politikaların merceğinden ne kadar bağımsız olabilir? Şu da bir
gerçektir, insanlar ya da gruplar vs. geleceği nasıl görmek istiyorlarsa,
geçmişe de o açıdan bakarlar. Ve şu da bir gerçektir ki insanların ya da
grupların sosyal varlığı ya da gerçekliği geçmiş ve gelecek tarihi
değerlendirmelerinde asıl belirleyen olmaya devam etmektedir. Bütün bunlardan
bağımsız gerçekliğe ulaşmak ise bir hayli zordur. O yüzden bizim
söylediklerimiz de bu ideolojilerden bağımsız saf gerçekliği ortaya çıkarmaya
elverişli bir metoda bağlıdır. Bu yapılırken kimsenin kaşına gözüne bakılmamalıdır.
Ortaya çıkan sonuç bizim çıkarlarımıza aykırı bile olsa kabullenilmesi demektir
bu metodoloji ya da yöntembilim…
Bir demokrat
ya da devrimci Tuzluçayır’ın tarihi söz konusu olduğunda geçmiş demokratik ve
devrimci süreçlerin irdelenmesi ile yetinebilir. Ama bu makale eldeki verilerin
yazılı olmamasından dolayı eksik kalacaktır. Çünkü her şeyi bilen internet
“tanrısı” dahi mahallemiz konusunda sessizdir. Umarız Yelda arkadaş gibi
arkadaşlar çıkar ve birkaç tuğla koyar. Bizim yaptığımız ise tuğla bile
sayılmaz, olsa olsa bi gıdım harç
olabilir.
Modernizmin,
Postmodern çağa evrildiği bu çağda insanların en küçük dayanışmayı bile
gerçekleştirirken gösterdiği kuşkular ve bireyin yalnızlığı bir veridir.
Tuzluçayır’ın eskileri de yalnızlıklarını dayanışma özlemleri ile gidermek
isterler geçmiş günleri yadederken. Tüm yaşlılar da bu romantik özellikler
görülür. Eskinin rezaleti genellikle unutulur, bastırılır ve zamanla hiç
hatırlanmaz. Günümüzdeki mahalleliler aslında bu yalnızlığa doğal gibi görünen sebepler
sonucu ulaştıklarını zannederler oysa bu gerçeklik somut değil, derinden
işleyen yasalara (geçmiş kuşakların geleneği) bağlı olarak gelinmiştir.
Gecekondu
tekil çekirdek ailenin yaşam alanı iken apartman pek çok ailenin sosyal yaşam
alanı haline gelir. Kırdan koparak şehrin yani modernizmin özgür bireyi haline gelenler gecekondularında kendiliğinden komün
geleneğini sürdürürler ama bir taraftan da özgür
bireyler haline geldiğinden bu komün geleneklerini de terk ederler. Tuzluçayır’ın
gecekondudan apartmanlaşmaya evriminde ve gelişiminde derinden işleyen yasa bu
olmalıdır ve temelde şu prensibe bağlıdır; “Bilinç
varlığı belirlemez, tam tersine bilinci belirleyen varlıktır.”
Yaşayan en
son komün olan Dersim, nasıl ki
komünden uygarlığa zorla geçirilmişse ve aslında uykuya dalan komünler de gelenek olarak modern toplumda yaşamaya
devam etmektedir. Modern toplum hiçbir gelenek oluşturmaz, tam tersine geleneğe
karşı konumlanır. Ama komün, gelenek demektir
ve dayanışma geleneği eğer varsa bu uykuya dalan komünün kuğu çığlığı
anlamına gelmektedir. O yüzden Tuzluçayır’ı yapan gelenek şimdilerde herkesin
dilinde bir türkü haline gelmişse bakılması gereken yer, somut gerçekliğin dip
akıntıları olarak derinden işleyen (soyut) toplumun hareket yasalarıdır.
İlk
yerleşimler 1950 yıllarında yaşanmış olmalıdır ama bu aslında “ilk” olmaktan
ziyade nüfus yoğunlaşması veya mahalle haline gelmiş yerleşim biçimi olarak ilk sayılmalıdır. 1950 yıllarında
Mahalle’nin yoğun olarak Beypazarı’na bağlı Karaşar köylülerince eski çöplük
kenarlarına, ilk gecekonduların yapılmış olması kuvvetle muhtemeldir. Eski
çöplük olarak bilinen yer şimdiki Sülüklüdere olarak bilinen ve Karakol ile
Hatip Çayı arasında kalan bölgedir. Cami-Cemevi projesinin yapıldığı yerler
eski çöplük üzerine yapılan gecekondular veya barakaların olduğu bölge hala
yaşamakta olan gecekondular eski yerleşimler olarak bilinmektedir. Ama en eski
yerleşim sayılmayacak yapılar da hala mevcuttur. Şimdiki Natoyolu’na giriş
yapılan kavşak üzerinde en eski sayılacak bir bina da mevcuttur.
Çocukluğumun
geçtiği 1966-67 yılları ve 1950’li yıllara dair tanık beyanları, buralar;
eskiden üzüm bağlarının, badem ve dut ağaçlarının olduğu geniş yeşilliklerin
olduğu bir yerdir. 1970’li yıllara kadar yaşayan, Abidinpaşa’da (Şimdiki T. İş
Bankası’nın olduğu yerde) bir şarap fabrikasının varlığı bilinmektedir ve bu
fabrikanın varlığından bu çevrenin üzüm bağlarının genişliği hakkında bir fikir
elde etmek mümkündür. Şu an Muhtarlığımızın bulunduğu mevki çok yakın zamana
kadar bağ idi. Nitekim, Seyran Bağları denilen mevki de bu mahalleye yarım
saatlik yürüme mesafesindedir. Tuzluçayır adı da bölgenin dokusundan
gelmelidir.
Tuzluçayır
mahallesi tüm Anadolu’dan göçler alan bir yerleşim alanıdır. Demografik olarak
Sivaslılar, Çorumlular, Karaşarlılar, Deliceliler, Kırıkkaleliler, Develiler,
Yozgatlılar sırasıyla çoğunluğu oluşturan kesimleri oluşturmuşlardır.
Mahallenin
meşhurları saymakla bitmez, Sivaslı Kara Zeki, Kara İbrahim ve Hasan Köse gibi
kabadayılar, aslında antik komünün devrimci öncüleridirler ve o zamanki siyasal
öncüler de aslında onlardan farklı işler başarmamışlardır. Özellikle Hasan
Abimiz, bizim gecekondumuzu savunmaya gelen tek biricik sima olarak hafızama
kazınmıştır. Babam ve annem hala bu insanı gururla ama ölümünü de üzülerek
anarlar. 1968 hareketinin önderlerinden Ulaş Bardakçı, (ablası bu mahallede
ikamet etmiştir.) Sonrasında 1978’liler olacak olan o dönemin çocukları bizler,
Mahir Çayan adını o zamanlar bilmezdik ama Ulaş’ın adı Ankara’nın her yerinde
bilinirdi ve türlü hikayeler anlatılırdı ve masallarla süslenirdi Ulaş, Deniz
ve İbo adları… Mustafa Timisi (pazarcılık yapar) ve Süleyman Ayten (muhtar) gibi
siyasal kişilikler ve-veya Feyzullah Çınar, Ala Deli, Ali Kızıltuğ gibi aşıklar
bu mahallenin yetiştirdiği evlatları sayılır. Hatta şimdiki Mamak Belediye
Başkanı Mesut Akgül de bu mahalleden sayılabilir. Öldüğünde cebinde 2,5 lirası
olan Temizlik Çavuşu olan Aşık Feyzullah Çınar, Tuzluçayır ahalisinin en meşhur
parkında yaşamaktadır. Gezi direnişçileri ve şehitlerinden olan Ali İsmail Korkmaz adı da bu aşığın
yanına eklenmiştir ve yine bu parkın içinde Belediye müştemilatı olan gecekondu,
Ethem Sarısülük kitaplığı olarak
‘kamulaştırılmıştır’. (Büyük ihtimal 1980 öncesi Halkevleri de bu yapıda
faaliyet yürütmüştür.
1980 öncesi
ilk siyasal oluşum dernekleşme faaliyeti olarak başlamıştır. İlk dernek
Pahalılıkla ve İşsizlikle Mücadele Derneği (PİM) olarak kurulmuş olması tanık
beyanları olarak mevcuttur. Ama bu dernek yine beyanlara bakıldığında çok
güçsüz olarak görülmelidir. Asıl muhalefeti toparlayan dernek ise yine PİM’in
bulunduğu Süleyman Ayten Caddesi üzerinde Erenler Kıraathanesi karşısında
kurulmuştur. Tanıklar ismini tam hatırlamıyor ama adı büyük ihtimal Demokratik Kültür Derneği (DKD)
biçimindedir. Erenler Kıraathanesi ise Süleyman Ayten Caddesi üzerinde, şimdiki
A-101 ‘in olduğu yerdir ve karşısında kurulan DKD ile siyasal toplantıların
yapıldığı önemli bir noktadır.
Bütün
muhalefeti örgütleyen bu dernekte Doğu Perinçek’in de katıldığı paneller yapılmış
ve THKP-C ‘liler (Dev-Yol ve Kurtuluş)bu dernekle ilişkilerini kesip Halkevleri
içinde faaliyet yürütmüşlerdir. Apocular olarak oluşturulan PKK hareketi de bu
mahallede ev toplantılarıyla işe başlamıştır. Önemli bir adres olarak da PKK
kurucularından Rıza Altun’un evi (1970’lerdeki Ege Mahallesi yapılaşması
içinde) anılmaktadır. Belki de “sol içi cezalandırma” sonucu ölüm (Mehmet
Uzun’un vurulması) yine Süleyman Ayten Caddesi üzerinde olmuştur.
Tuzluçayır
1980 öncesi tamamına yakını Alevi inancına sahiptir ve gecekondularda
yaşamaktadır. Tamamına yakını şimdilerde “enformel sektör” diye tabir edilen
işlerde çalışmaktadır. Tamamına yakını yine işçidir ama kırdan yeni kopmuş
“yeni özgürleşmiş köle” olarak şehir varoşlarına tutunmuşlardır. Bu zorlu
tutunma doğal olarak dayanışmayı gerektirir… Tüm varoşlarda olduğu gibi
dayanışma özellikle devlet, hükümet ve belediye başta olmak üzere faşist ve
gerici baskılara karşı gelişmiştir. Aradan geçen zamanda bu tutunmanın mahiyeti
değişmiştir. Eski tutunma, insanlığın dirimsel bir ihtiyacı (konut) olarak
belirmiş ve işler doğası gereği siyasal muhalefete oturmuş, hem dünyayı hem de
Türkiye’yi sarsan 1968 Gençlik Hareketi kendisini yetiştiren humuslu toprağı
Tuzluçayır gibi mahallelerde bulmuşken tutunmanın mahiyeti siyasal dayanışma
olabilmiştir. En hararetli teorik tartışmaların yapıldığı yer aynı zamanda
pratik-politik mücadelelerin de yükseldiği bir yer olmuştur Tuzluçayır… Eskiden
her iki mücadele de (teorik ve politik) aynı zamanda cereyan ederdi, şimdilerde
ise farklı kulvarlarda… Hiç kimse teorik mücadele yürütmüyor, tartışmıyor bile…
Pratik-politik mücadeleler ise zayıf kalıyor, en son Gezi Direnişi hariç
tutulduğunda tablo bu şekildedir. Bu teorik tartışmaları yakın akrabaların
evlerinde tanık olan ve Kaypakkaya’nın daktilo yazılarını çalarak okuyan biri için
çok vahim bir tablodur. Ve burası öylesine tabu tanımazdır ki Doğu Perinçek
karşısında bir Çaycı Rıza O’na nutuk
çekmekte bir beis görmemektedir. Halkevleri içinde yapılan bir tartışma
esnasında eli bastonlu bir dedenin, bir devrimciye; “senin söylediğin doğruysa,
Lenin baba haltetmiş!” diyenlere rastlamak mümkündü…
Görünen odur
ki Tuzluçayır Mahallesi Siyasal Bilgiler Fakültesi gibi 1968 hareketinin
devrimci gençliği için halkla buluşma noktası olmuştur. Tuzluçayır, Cebeci
kampüsündeki üniversitelere yakındır yürüme mesafesi yarım saat olan bu uzaklık,
öğrenciler için hem ikamet edilir hem de devrimci faaliyet yürütülür bir nokta
olmaktadır.
Sobacı Akif “Eve giderken korkuyorum, Tuzluçayır
kozmonot bir yer oldu” demişti, sohbetimizde.
Akif Abi’nin
bu korkusu yeni bir algı da olabilir, gerçekliğin ta kendisi de… Eski yaşam
tarzları, yenilere yenik düşüyor her yerde… Tüm yaşlılar sizlere geçmiş tarihin
ne kadar rezil olursa olsun, kendilerine ait tarihleri ile güncel akıp giden ve
gelmekte olan tarih ile büyük bir çelişki içinde olduklarını her sözlerinde ve
özellikle anılar anlatılırken tespit ederler. Müthiş bir gelecek korkusu tüm
yaşlılarda mevcuttur ve şimdiki kuşaklar belirsiz bir geleceğe doğru
yuvarlanmaktadırlar. Akif Abi şimdilerde uyuşturucu çetelerden, terörden, her
türlü ahlaki yozlaşmalardan korkmaktadır. Peki bu korku ve terör önceleri hiç
yaşanmamış mıdır? Görünen o ki “sağ-sol çatışmaları” 1980 öncesi her yerde
olduğu kadarıyla ve ondan daha fazlası Tuzluçayır Mahallesinde yaşanmıştır.
Hemşerilik türünden ayrışmaları 1970’lerde “sağ-sol” ayrışmaları takip etmiş
olmalıdır. Ama Akif Abi “milletin dini,
imanı, peygamberi para olmuş” diyerek bu korkusunu açıkladığına göre sorun
daha derinlerde olmalıdır. Anlaşılan o ki durum ümitsizdir.
1950’li
yılların sonuna doğru babam buralara kaçak getirirmiş. 1966 yılı da benim 5
yaşıma denk gelen uğursuz bir yer olarak beynimde yer aldı. Şimdiki Pir Sultan
Derneği karşısında yer alan düzlükte çocukların oyun alanı olarak işlev gördü.
Ve Süleymanayten cad. ile Okullar Cad. kavşağında yer alan Tuzluçayır Sineması
ile ilk sanatsal buluşmalar yaşandı. Açık hava sinemaları o zamanlar bütün
toplumun sosyal faaliyet merkezleri idi. Bu dönem yapıtlarının en berbat
senaryolarında dahi, zengini iyi, fakiri kötü gösteren bir filme nadiren
raslanırdı veya hiç yoktu. Mahallede iki açık hava sineması daha vardı; Kader
Sineması şimdiki Kiler Market civarındaydı ve Endüsri Meslek Lisesi de Türk-İş
Sineması’nın yerine yapılmıştır. Son iki sinemanın arka tarafı ormanlık bir
alandı. Pazar yeri ve futbol oynadığımız geniş sahalar buralardaki yerlerdi. 1970’lerin
ikinci yarısından itibaren buralar, “silahlı çatışmaların yaşandığı tarla”
olarak hafızalarda yer etmiştir. “Tarladan
geliyorum” demek, “çatışmadan
geliyorum” demekti…
1950’lerin
ikinci yarısından 1960’ların son çeyreğine kadar yakın mahalleler kurulmamıştı.
Bu tarihten sonra çok az bir yapılaşmanın olduğu Şahintepe ve sonrasından
giderek Ege Mahalleleri ve en sonra da bugünkü sınırlarını belirleyen ve Tavuk
Çiftliğinin olduğu (Şimdilerde büyük AVM’ler var buralarda) yere kadar olan
bölge adım adım gecekondulaşmaya veya siyasal çatışmalara sahne oldu. En
şiddetli çatışmalar da sanırım Saime Kadın sınırları ile Ege, şimdiki Cengizhan
ile Durali Alıç Mahalleleri arasındaki bölgelerde olmuştur. Buranın
devrimcilerinde şöyle bir klişe oluşmuştu; “Tuzluçayır’ın
adı, Ege’nin aslanları!”
Yeri
gelmişken belirtelim; bizlere göre bu çatışmalar “sağ-sol çatışması” değildir, aksine yeryüzünde belki de ilk kez
tanık olunan şey, bir faşist hareketin bir öncü gençlik hareketiyle geriletilmesi
hatta yenilgiye uğratılmasıdır. Bu konu ayrı bir tez konusu olmaya adaydır.
Çünkü dünyada bütün faşist hareketler ancak bir kitle hareketi veya
uluslararası bir savaşla yenilgiye uğratılmıştır. Ama 1970 kuşağının gençlik
hareketi ancak bir öncü hareketi olabilirdi ve kitlelerin desteğini kazanmış
bir öncü olarak işlerini hallediyordu. Bu gençlik hareketinden çıkan bütün
hareketler de aynı şekilde bu geleneğin devamını oluşturmuşlardır. Bu hareket
halkı savaşa sürmekten imtina ederdi, ona öncülükten anladığı himaye etmekten
ibaret kalıyordu ve şimdilerdeki hareketler de aynı şekilde himayecidirler. Yanlış
olan ya da eksik olan şey kısaca kitlelerin hareketidir. Oysa devrim denilen
şey “kitlelerin
eseri” değil midir?
1980
öncesinde pek çok “küçük Moskovalar”
kurulmuştur, sanırız hem ezilenler hem de egemenlerin aynı sıfat-isimle andığı
başka bir Tuzluçayır olmamıştır.
Ali Ekber
Güler
05.02.2015
Bu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSil