5 Haziran 2012 Salı

Diyanet ve Laiklik


Diyanet Laik Olmalıdır!

Devlet Bakanı Bekir Bozdağ bugün gündeme damgasını şu sözlerle vurdu; diyanet laik olmamalıdır. Ve yine bu bakandan beklendiği gibi alternatif önerisi islami kurallar çerçevesinde hareket eden ve dine (“islama” denmek isteniyor) müdahale eden bir uygulama laiklik olarak görülmekte ve buna itiraz olarak yukarıda ele alınan isteme göre devletin diyanetle ilişkisi yeniden düzenlenmek istenmektedir.
Aslında işin neresinden başlasak düzeltmek kolay olmayacak çünkü yanlış bilinen şeyleri öncelikle ele almadan, en azından bu kavramlar düzeltilmeden, ve üstelik uygulamanın aslında ne olduğu bilinmeden yapılan eleştiriler veya sayın bakanın itirazlarının kendi içindeki kavram karmaşası düzeltilmeden ne söylemek istediğimiz anlaşılmayacak…

Laiklik nedir?

Laiklik bu kavrama sarılan Kemalist söylemlerden bakılarak kavranılamaz. Ama bu topraklarda laik cephe denince akla onlar gelmektedir ve bizim derdimiz tamamen anlaşılmaz kalmaktadır. Kemalistler ve dahi cümle sol da laikliği benzer içerikle tanımladığından hatta bunu önemsiz bir ayrıntı olarak gördüklerinden (tıpkı diğer siyasal sorunlarda aynı davrandıkları gibi) hükümet ve dahi islam karşıtlığı olarak kendilerini konumlamakta v e bundan da bir adım ileri giderek, kendilerini ateist olarak görmektedirler.

Laiklik din, dil, soy-sop, kan, cins, coğrafya, ırk, tarih, kültür, ve ilh. Üzerine oturmayan ve kendisini bunlarla tanımlamayan siyasal düşünce ve bunun politik uygulamasıdır. Bir devlet veya demokrasi-demokrat herşeyden önce laik olmalıdır. Kendisini insan olarak ortaya koyanlar da öyle olmalıdır.

Fakat kendisini bir dil veya dinle ya da ırkla, kültürle vb. tanımlamak isteyenlere karşı nasıl hareket etmek gerekir?

İsteyen herkes kendisini nasıl tanımlarsa tanımlasın veya gereklerini göre yaşayabilmelidir. Yeter ki kendisini başka türlü tanımlamak isteyenler üzerinde bir baskı oluşturmadığı müddetçe ve özellikle bu baskılar yerine herkesin inandığı gibi yaşayacağı bir demokrasi ancak laik olacağından bu farklılıkların birlikte yaşacağı bir anayasayı veya devleti savunmak durumunda olmalı gerekmektedir.
Bir devlet düşünün inançlar üzerine baskı uygulamıyor, bu devlet dahi demokrat veya laik olmasına yetmez. Çünkü günümüzde ırklar, yani soy-sop kısaca kan esasına oturan şu türklük dahi tıpkı bir inanç gibi ele alınmadığı takdirde laik olunamaz.

Öyleyse laiklik ancak siyasal hak ve özgürlükler içerinde ele alındığında bir anlam kazanmaktadır. Çünkü aynı soydan veya aynı tarihten geldiğini iddia edenler dahi bir inancı paylaşmaktadırlar bu iddiaları ispatlamak artık mümkün olmamaktadır.

Peki tc şimdiye dek laik olmuş mudur?

Kemalistler bunu evet olarak cevaplamaktadır ve bilcümle sol da bu iddiaları gerek sesli gerek sessizce onayladıkları için onlar da Kemalist güruhla ittifak etmektedirler. Günümüzde kemalizm denince ilk akla gelenlerde gelenekçi devlet bürokrasisi ve militarizmi gelmektedir. Bu kesimler haricinde kalan halk tabakaları ise kemalizme ve dolayısıyla laikliğe karşı durmaktadırlar. Herşeyi yerli yerine oturtmak için şu sözleri ezberlemek gerekir; a. Bu devlet ve devlet erkanı ve onu savunan solcularımız hiçbir zaman laik olmamışlardır ve laiklik bu değildir. En başta islami kaynaklı laiklik eleştirileri esasen bu devlet ricaline karşı olduğundan bir haklılık payı taşımaktadırlar ama onlar yanlış bilinen kavramları doğru kabul ettikleri için olay tam bir keşmekeşe dönüşmektedir. Yapılması gereken doğru-dürüst bir laiklik tanımlamasıdır her ne hikmetse bu yapılmak yerine kayıkçı dövüşü tercih edilmekte ve takım tutar gibi politik tutumlar takınılmaktadır.

Solcularımız dini inanç olarak görmeye alışkın olduklarından, ve üstelik kendilerini din karşıtı olarak gördüklerinden dolayı, hükümeti temsil eden islami unsur ve partiler karşısında dolaysız olarak genelkurmayla ittifak etmekten geri durmamaktadırlar.

Bir devrimci veya demokrat devlet karşısında olarak konumlandırmalıdır aksi halde bu sıfatı almaya hak kazanamaz. Ama gelin görün ki, şimdilerde devrimci veya demokrat olmanın şartı olarak akp karşıtlığı gösterilmektedir. İlk başta düzeltilmesi gereken yanlış budur.

AKP kendisini yanlış bir şekilde tanımlayan “laik” güruha karşı bu yanlışı düzeltmek yerine, yanlışa başka bir yanlışla karşılık verdiğinden kerrekare yanlış yapmaktadır. Bu durum hem onların işine hem de eski gelenekçi devlet erkanının işine gelmektedir. Ezilenlerin cephesi ise bir türlü bağımsız bir pozisyon alamamakta bu taraflardan birine yamanmak zorunda kalmaktadır. Çünkü bu yanlışı kendi politik öncüleri de düzeltmek yerine paylaşmakta ve beslemektedirler.

Bir dini baskılamak laiklik değildir. Bütün inançları siyasal alandan uzaklaştıran ve onları bu anlamda özgür bırakan bir anlayış ve politika laiklik olabilir ancak… bu konuda Kemalistler kendilerine pay kapmasınlar… çünkü devlet laik olabilir ve olmalıdır ama insanlar da laik olmalıdır denince hemen bu sözler Kemalistler tarafından kabul görebilmektedir. Ama bu sözleri dahi doğru kavramak gerekmektedir. Bir insan laik olabilir ama bir türk laik olamaz… veya bir din veya inanç sahibi laik olmayabilir.

Kendisini hiçbir dinle veya soyla tanımlamayanlar laik olabilir. Bu durumda ne bir türk, nede bir kürt ne de bir ermeni veya Müslüman veya hıristiyan laik olmamaktadır. Kendilerini bu özelliklerle tanımlayanların laik olabilmesi için bunların siyasal bir önem arzetmemesini savunanlar laik olabilir.
Ya da şöyle tanımlayalım; kendisini herhangi bir kökenle tanımlayanlar başka kökenden gelenler üzerinde hiçbir baskı uygulamadığı ve herkesin kendi inancına uygun yaşamasını savunması durumunda laik olabilinir.

Devlet en önemli baskı mekanizmasıdır. O bakımdan herşeyden önce devletin ve onu oluşturan temelin laik olması beklenir.

Laik bir devlet inanç sahiplerine nasıl bakar?
a.   
           Hiçbir inanca karışmaz. Bütün cemaatlere veya tarikatlara, cinslere veya soya sopa bakmaz onlara karşı kendisini sadece insan veya yurttaşla tanımlar.
b.      Bu inanç veya kanların birbirlerine karşı baskı kurmasına karşı cezai önlemler alır. Ve bu tür davranışları yasaklar.
c.       Diyanet gibi kurumlar oluşturmaz. Herhangi bir dini (isterse de çoğunluk olsun) ötekisine karşı desteklemez.
d.      Azınlık olarak görülen din, inanç veya siyasal grupların çoğunluk gruplar karşısında ezilmemesi için önlemler alır ve bunlara özel bir ayrıcalık gösterebilir. Tarihten gelen ezilmişliklerine hiç olmazsa pozitif ayrımcılık göstermeyen bir devlet de laik olmayacaktır.

Diyanet laik olabilir mi?

Diyanet bugüne kadar laik olmadığından zaten laik olmayan bir diyanetin laik olmamasını savunmak yukarıdaki saçmalağı tekrar etmekten başka bir şey olmayacaktır.
Diyelim ki laik bir diyanet olsun, bu nasıl olabilir?

Eğer diyanet bütün dinler, diller, cinsler veya kanlar karşısında laik olsaydı bu mümkün olabilirdi. Bir demokraside bütün bu farklılıklar yerine sadece ve sadece inanç sahiplerini ilgilendiren bir heyet veya kurul olsaydı diye düşünelim şu diyanet laik olamazdı.

Herşeyde önce laikliğe sıkı sıkıya sarılanlar kendilerini sadece din ve inanç karşısında tanımladıklarından ve laikliği de böyle tanımladıklarından dolayı laik olmayacaklardı. Ve bu durumun verili bir durumda doğru olduğunu kabul edip devam edersek, nasıl bir sonuca vardığımızı görebiliriz.
Kemalistler bu kurumu bir devlet kurumu olarak devam ettirmişlerdir. Osmanlı döneminde bu görev şeyhülislamlıktaydı. Yani padişah siyasal erkin başında ve diğeri de inanç sahipleri için fetva kurumu olarak işbölümü yapan bir gelenek tc’ne miras kalmıştır. Diyanet, şeyhülislamlığın devamından başka bir şey değildir. Yaptığı iş, siyasal erkle, ortak çıkarları doğrultusunda fetva vermek ve din görevlilerini kontrol etmek veya yetiştirmek olarak belirlenmiştir.

TC döneminde diyanet işleri ilk başlarda din mensuplarını kontrol etmek üzerine oluşturulmuş fakat iç-dış ekonomi-politik gelişmeler zamanla İslamcılığa doğru kaymıştır ve esasen tc türkçü ve İslamcı bir cemaatin ürünüdür. (ittihat – terakki’nin Yahudi kökeni ise başka türlü bir simbiyoz oluşuma sebep olmakta ve bütün tartışmaların esasında önemli bir noktayı oluşturmaktadır, ama şimdilik bu konu tartışılmamakta ve önemsenmediğinden, yoksayıldığından, bizler de başka bir yazı bağlamında ele almak tarafındayız.) bu cemaat başka bir kökenden gelmiş olsa dahi kendisini ulusal bir çoğunluğa yaslamak zorunda olduğundan dolayı bu tür bir cemaatten sözetmekte bir kaygı görmüyoruz.

Kemalist iktidarlar islamı baskı altına aldığından dolayı laik olamazlar. Bu duruma karşı çıkan bir islami cemaat de devleti ancak laik olmamakla eleştirerek işe başlamalıdır. Ama bunun yerine diyanetin (ve dolayısıyla devletin bir organının) laik olmamasını istemek pek çok defa yanlış olmaktadır. Onların yanlışından bize ne diyemiyoruz çünkü tüm ezilenler de olayı siyasal arenaya bakıp değerlendirdiği için ilgilendiğimiz kesimlerin yanlışlarını düzeltmek zorundayız.
Bütün dinlere (burada dar anlamda din ele alınmaktadır.) karşı eşit mesafede duran ve bütün işi bu dinlerin inançlarını özgürce yaşamalarını sağlayacak düzenlemeler veya tedbirler alan bir diyanet laik olabilirdi.

Sayın bakan diyanetin islam olmasını savunarak zaten laiklik karşıtı duruşunu göstermektedir ve tüm islam cemaati de (hadi biraz esnetelim %95 ) bu görüşü savunarak anti-laik cephede yeralmaktadır.
İyi ama zaten Kemalistler ve bilcümle sol da laikliği sadece dar anlamda (din veya inanç) ele aldıklarından dolayı zaten anti-laik kesimi oluşturmaktaydı… o zaman laikler kimlerdir?

Ne yazık ki gerçek laikler iki elin parmaklarını geçmeyen bir yekün oluşturmaktadır.
05 haziran 2012