13 Ocak 2016 Çarşamba

27 aralık 2015 günü ankara-mamak hdp konferansına sunulan öneri-bildiri




HDP GENEL KONFERANS VE KONGRESİNE,

Merhaba yoldaşlar,
Parti ve Kongremiz 1 Kasım seçimlerinden sonra “Yeniden Yapılanma” başlığını tartışmaya açmış bulunmaktadır. Ama ne yazık ki bu konuda yeni düşünceler ortaya çıkarılamamıştır veya yeni fikirler varsa da bu bütün üyelerimiz tarafından bilinmemektedir. HDK Ankara’nın hazırlık metinleri tarafımdan incelenmiş ama yeni hiçbir şeye rastlanmadığından bu konunun diğer illerde de farklı olmadığı yönünde bir kanaat oluşmuştur. Umarız önümüzdeki günlerde bu konuda yeni fikir ve öneriler ortaya çıkar.
Bizim gördüğümüz eksiklikler kabaca şöyledir:
Ancak partimizde somut olarak bir tartışma platformuna acil olarak ihtiyaç vardır. En büyük eksikliğimiz ve kolayca kapatacağımız bu gedik maalesef bürokratik engellemelere takılmaktadır. Bütün üyelerin özgürce tartışmalara katılabileceği ve diğerlerinin fikir ve önerilerini öğrenebileceği ve böylelikle de partide tartışılan konuların netleştirilmesine hizmet edecek platformlar derhal kurulmalıdır. Örneğin belirli başlıklar (program, tüzük, strateji-taktik, politikalar, demokrasi, devlet, vs.) altında toplanabilecek olan tartışma metinleri kolaylıkla internet üzerinden mail grubu oluşturulmalıdır.
Konular ilk önce bu mail gruplarında tartışılabilir ve sonra da panel, seminer ve konferanslarla zenginleştirilir ve kongrelerin karar alması için karar tasarıları oluşturulabilir. Böylelikle demokratik eğilimler ortaya çıkabilir.
Mevcut kongreler bürokratiktir ve canlılıktan yoksundur. Canlılık görkemlilik olarak anlaşılmaktadır maalesef bu burjuva veya postmodern bir algılamadır. Bizim canlılıktan anladığımız şey teorik ve politik tartışmalardan duyulan heyecan olmalıdır. Çöldeki vaha kadar aranılan değerli şey budur eksikliğini yaşadığımız…
a.       Partimiz net bir program (strateji) ve politikalara (taktik) sahip değildir. 7 Haziran seçimlerinden sonra net bir duruş görülmediğinden ve egemen-ezilen pozisyonlarında oluşan durumlar görülemediğinden yanlış bir yol izlenmektedir.
b.      Partimiz net bir programa sahip olmadığından KISA BİR PROGRAM ÖNERİSİ yapılacaktır.
c.       Bu program kendisini hayata geçirecek bürokratik bir tüzüğe sahip olduğundan, bu tüzük yerine DEMOKRATİK – EŞİT ÜYE STATÜSÜNE DAYANAN TÜZÜK önerilecektir. Mevcut tüzük tartışmaya açılan “Yeniden Yapılanma” önünde bir engeldir. Aslında yeni tartışmanın varlığı eski program ve tüzüğün varlığını korumasından başka da bir anlama gelmemektedir.
Sunacağımız kısa program çok somuttur. Biliriz ki “program, bir ilkeler deklarasyonu veya prensipler manzumesi değil, somut işler planıdır.”
HDP içinde pek çok farklı görüşten üyeler bulunmaktadır. Onları birleştiren şey demokrasi olarak özetlenebilir. Bizler de demokratik bir cumhuriyet için en kısa yol (program) ve yordamı (tüzük) ele almak zorundayız.

KISA BİR PROGRAM VE TÜZÜK İÇİN GEREKÇE;
Mevcut tüzüğümüz ve programımız bileşenler tarafından kaleme alınmıştır ama bu partinin gelişmesi ve milyonları kucaklaması için bileşenler bir engel haline gelmektedirler. Oysa tam tersi olması gerekirdi. Yani bileşenler HDP içinde çok güçlü hale gelmek için bütün üyeleriyle HDP içinde olmak yerine mümkün olan en az sayıda üye göndererek HDP’yi zayıflatma yolunu seçmişlerdir.
Bu zayıflatma hem aritmetik hem de demokratik bir program ve tüzüğün oluşmaması bakımından cebirsel olarak yaşanılan zayıflık olarak öne çıkmaktadır.
Bu şu demektir: eğer onlar gerçekten samimi iseler, bütün örgütlerinin ve bütün üyelerinin parti çalışmalarına katılması gerekir. Çünkü ancak ne kadar çok katılır ne kadar aktif çalışırlarsa o kadar etkili olabilirler ve partinin politik hattı veya yönetimini o kadar etkileyebilirler demektir.
Tüzük esas olarak tam da bunu formüle etmeliydi. Bu biçim içinde bireylerin ve eğilimlerin çoğunluğa görüşlerini anlatma ve kazanma hakkını ve usullerini garanti altına almaya yönelik olmalıydı.
Halbuki, mevcut tüzüğümüz, tıpkı Türkiye Cumbhuriyeti Yasaları gibidir. Onlar ilke olarak hep demokrasiden, laiklikten söz ederler ama fiili maddeler olarak bunu yok ederler. Bizim tüzüğümüz de öyledir. Bol bol üyelerin haklarından, demokrasiden söz etmektedir ama, fiilen bunu yok etmektedir. Hep üst organların yetki ve haklerinden söz etmektedir mesela. Tıpkı Türkiye Cumhuriyeti'nin vatandaşların haklarından değil, devletin haklarından ve vatandaşların görev ve zorunluluklarından söz etmesi gibi.
Kongre'ler her türlü birliğin en üst organlarıdırlar. Demokrasilerde Meclis'ler ne ise, Örgütlerde de Kongre'ler odur. O her şeyi yapabilir.
Peki Anayasalara, tüzüklere ne gerek vardır o zaman? Tüzükler ve anayasalar, o her şeye kadir Kongre'lerin, Meclis'lerin, yani çoğunlukların, yapamayacaklarını, karar alamayacağı noktaları yazarlar. Örneğin fikir ve örgütlenme hakkı mı diyorlar. Bu konuda kısıtlayıcı bir karar alamaz çoğunluk veya meclis demektir bu. Ya da bazı durumlarda bu kararın ancak belli bir yüksek oran ve uzlaşmalarla alınabileceği yolunda kurallar getirirler. Yani Tüzükler ve programlar aslında genel kongrelerin, sınırlarını belirtirler.
Bir tüzügün yapması gereken ise, tam da bunu, delege sayılarını, (çünkü bunlar çoğunluğun manüplasyonuna uygun sorunlardır, Tüzükler çoğunluğa güvensizlik temelinde yazılmalıdırlar) yani Kongre delege sayısını, Genel Kurul'a bırakmamak olabilir ve olmalıdır.
Keza bir kongre en yetkili organ olarak, aksi belirtilmedikçe her şeyi yapabileceğine göre, her hangi bir konuda herkesi de görevlendirebilir. Ama demokratik bir tüzüğün yapması gereken, ne delege sayısını ne de bunu belirleme hakkını başkasına vermeyi sınırlamak olmalıdır.
Böylece 10 ila 500 arasında üyesi bulunan siyasi örgütler, bu günkü gibi oransız ölçüde değil; gerçek çalışmalara katıldıkları oranlarda bu kongre delegeleri arasında yer alabilirler.
Özetle, tüzüğün temel felsefesi yanlıştır, örgütlerin temel bir birim veya bileşen olarak tanınmasına son verilmesi gerekir.
Bu tür bir tüzük ve Kongre yapılanması, demokratik bir programla birlikte Ortadoğu’nun olmazsa olmazıdır. Bu yapıldığı takdirde, bizzat o küçük sosyalist grupların bu örgütü ele geçirmeye çalışan elemanları bile fiili çalışma içinde o örgütlerinin duvarlarının ötesini görmeye ve gelişmeye, kendilerini yenilemeye başlayabilirler. Bu aynı zamanda o örgütlerde bir süre sonra çatlamalar yaratır: Bu partinin çalışmalarına aktif olarak katılanlar, eski bürokratik aygıtlar ve yuvarlarla bir süre sonra gerçekten devrimci ve demokrat hedefleri savunacak bir başka birliğin gerçek militanları haline gelebilirler.
Ama böyle bir çalışma tarzı ve tüzüğün en büyük faydası, Kürt Özgürlük Hareketine olacaktır. O zaman, Kürt Özgürlük Hareketi'nin Türkiye'nin batısında örgütlenme çabaları, bir kaç görevli DTP'linin işi olmaktan çıkabilir. O zaman Kürt Özgürlük Hareketi, bu Parti’de etkili olmak istiyorsa olabildiğince çok üyesini HDP'nin fiili üyesi yapmak, bu üyelerinin nicel ve nitel ağırlığıyla Parti üzerinde etkili olmayla çalışacaktır. Ama o zaman ilk defa Kürtler ve Türkler başta olmak üzere herkes, bir araya gelip birbirleriyle çatışarak ve çalışarak birbirlerini etkilemeye başlayabilecekler; o zaman ilk kez Kürt Direnişi dış dünyaların doğrudan etkisi aracığıyla da bugün kendisini boğan izolasyonuna son verebilecektir.
Özetle, bırakalım önce demokrasi üzerine büyük laflar etmeyi. Somut olarak demokrat olalım. Bu ise somutun somutunda, önce demokratik bir program ve demokratik bir tüzük demektir. Bunların hazırlanmasında en büyük ve geniş katılım ve demokrasi demektir. Demokrasiyi, kişilerin demokrat olmalarına bağlamayan, en anti demokratları bile demokratik davranmaya zorlayacak, böyle davranmadıkları takdirde onları Parti yasallığının dışına düşürecek bir tüzük ve program gerekiyor.
Hali hazırdaki program ve tüzüğümüz önereceğimiz kısa program ve tüzükle büyük ihtimal çelişecektir. Çünkü mevcut programımız gerçek bir program değil, bir ilkeler deklarasyonu veya prensipler manzumesidir. Tüzüğümüz de bu sekter yapının korunması amacıyla örtüştüğünden demokratik değildir çünkü var olan bileşenlerin yapısının ve gücünün korunması için bol bol üst organların özgürlüklerinden söz ederken alt organların görevlerinden söz etmektedir. Bu durum partimiz içinde çalışmalar yürüten bütün üyeler için gözle görünür bir bürokrasi yaratmıştır zaten. Şimdi bu bürokratik saçmalıklara bir son verme denemesi yapmak gereklidir. Bu mektup bu amaçla kaleme alınmıştır.  Ama buna siz, yani kongremiz karar verecektir.

KISA TÜZÜK ÖNERİMİZ
Parti bileşen hukuku yerine EŞİT ÜYE STATÜSÜ’ne geçmelidir. Bileşenler eğer gerek görülürse ayrı bir KOMİSYON olarak oluşturulabilir. Buna da karar verecek olan GENEL KONGRE’dir.
BAĞIMSIZ ÜYE STATÜSÜ SAÇMALIK OLDUĞUNDAN KALDIRILMALIDIR
Böylesi bir statü için bağımsız olarak görülenlerin biraraya gelip karar alıyor olmaları beklenir ama böylesi bir durum olmadığından üyeler buna zorlanmakta veya hakları çiğnenmektedir.
Saçmalıktır çünkü; bir partili bağımsız olamaz. Hukuken o artık partilidir isterse mahkeme önünde yemin etsin o artık parti üyesidir. Bu nedenle bağımsız olarak nitelenenler aslında üçü dört yapamayan bileşenlerin bakış açılarını yansıtan ve böylelikle partinin gelişmesiyle çoğalacak olan yeni üyeler üzerinde bir cezalandırma olarak varlığını eski tüzüğe borçludurlar. Bu partinin yeni üyelerle gelişmesi önünde bir engeldir ve ayrıca anti demokratik olduğundan, bürokrasinin hizmetine yaradığından kaldırılmalıdır.
Eşit Üye Statüsü aşağıdaki özet olarak verilmiş benzer bir tüzük yapar.
En küçük birim ve en az kaç kişinin bir delege seçebileceği belirlenmelidir.
Her üç kişi bir Demokrasi Ocağı veya Mahalle Komitesi kurabilmeli ve ilçe kongresi için bir delege seçebilmelidir.
Her üç ilçe delegesi de bir il delegesi,
Her üç il delegesi bir genel kurul delegesi seçebilmelidir.
Öngörülen ‘bölge örgütlenmeleri’ fiili olarak oluşamadığından veya Batı’da henüz örgütlenme yayılamadığından bu sorun somut bir sorun değildir. O bakımdan bu gelecekte oluşma aşamasında gerekli görüldüğünde tüzüğe alınabilir.
Ancak böylece gerçek güçleri ve eğilimleri yansıtan bir temsil sağlanabilir. Ama zaten bileşenlerin pazarlıkları yoluyla her şeyin belirlendiği, sonra da örgütsüz kitleye bir plebisitle sunulduğu şimdiki biçim en gerici diktatörlüklerden farklı değildir.
Bir kongre delegesi, üç il delegesini temsil ettiğine göre 9 ilçe delegesini, 27 mahalle veya ocak delegesini, 81 üyeyi temsil eder. Yani bin kişilik bir kongre de 81.000 kişilik bir örgüt demektir.
Tüzükte yer alan üç dönem kuralı kaldırılmalıdır. Ezilen kitleler kolay kolay önder yetiştiremez mevcutlar rasyonel olarak değerlendirilmelidir.

KISA PROGRAM ÖNERİMİZ
Gerçek bir eşitlik için, ulusun (somut olarak Türkiye Cumhuriyeti devletinin) tanımından her türlü, dil, din, tarih, "etni", soy, kültür, "ırk" belirlemesi kalkmalı, ulus veya devlet bunlarla tanımlanmaya karşı tanımlanmalıdır.
Bu somut olarak şu tedbirlerle gerçekleşebilir.
        Herkesin istediği dili anadil olarak seçme ve anadilinde eğitim hakkı olmalıdır. (Ana dilini öğrenme hakkı değil, bu farklıdır dillerden birine üstünlük sağlayıp eşitsizliği arttırır.)
        Ortak bir konuşma ve yazışma dili gerekip gerekmediğine; gerekiyorsa bunun hangi dil olacağına demokratik ulusun yurttaşları tartışarak ve oylayarak karar verirler.
        Okullarda herkes ana dilinde ama aynı ortak tarihi okumalıdır. Bu tarihi, ülkedeki ve komşularındaki bütün dillerden, etnilerden, dinlerden, kültürlerden, cinslerden eşit miktardaki temsilciler ortaklaşa yazmalıdırlar.
        Eğer olmasına karar verilirse, din ve ahlak dersleri, yeryüzündeki  tüm din ve inançlardan ve inançsızlardan eşit sayıda temsilciler tarafından ortaklaşa yazılmalıdır.
        Devletin tüm inançlar karşısında eşit ve tarafsız olması için, Diyanet lağvedilmeli, imam hatipler normal okullara çevrilmelidir.  İmam veya hatip ve-veya herhangi bir dinin görevlisi olmak isteyenler kendi inanç mensupları (cemaat) tarafından yetiştirilmeli ve bütün giderleri o cemaat tarafından karşılanmalıdır.
        Diyanet gibi kurumlarda şimdiye kadar çalışanların mağdur olmaması için geçimleri gönüllü olarak cemaatler tarafından karşılanmayanlar devletin başka işlerine yerleştirilmelidir.
        Devlet sadece inançlar arasında eşitliği sağlamak ve azınlık inançta olanlar aleyhine oluşacak fiili eşitsizlikleri gidermekle yükümlü olmalıdır.
Yurttaşların en geniş şekilde örgütlenebilmesi, hakkını koruyabilmesi, haksızlıklara ve eşitsizliklere karşı mücadele edebilmesi için.
        Sınırsız bir düşünce, ifade ve örgütlenme özgürlüğü derhal uygulamaya geçmeli, bunları sınırlayan tüm yasalar derhal ve otomatik olarak geçersiz olmalıdır.
        Devletin, firmaların, örgütlerin, partilerin ve bunların bütün organlarının bütün kararları, bütün tartışmaları tüm yurttaşların bilgisine açık olmalıdır.
Demokrasinin gerçekleşebilmesi, yurttaşların doğru kararlar verebilmesi için her şeyden önce doğru bilgilenme gerekir. Doğru bilgilenme için ise, medyanın devlet ve sermayenin tekelinden ve egemenliğinden kurtulması gerekir. Bunun için de
        Tüm medya ve yayın faaliyeti, matbaalar, frekanslar, kanallar, kağıtlar toplumsallaştırılmalı, devletin ve sermayenin elinden alınmalı ve yurttaşların ve örgütlerinin emrine verilmelidir.
        Medya olanakları, tüm örgütler, partiler, inançlar, fikirler, akımlar, meslekler, cinsler, yaşlar, bölgeler vs. arasında üye sayılarına ya da nüfus içindeki oranlarına göre dağıtılmalıdır.
        Bu dağılımın gerçek oranları yansıtmaları için sık sık ayarlanmalıdır
Yurttaşların üzerinde yükselmeyen, onlardan bağımsızlaşmayan ama onlara itaat ve hizmet eden bir devlet cihazı için:
        Tüm düzeylerde yetki ve sorumluluk seçilmiş organlarda olmalıdır. Osmanlı artığı, Firavun ve Nemrutlar zamanından kalma valilik, kaymakamlık gibi merkezi olarak atanan ve belirlenen tüm makam ve organlar lağvedilmedir.
        Tüm emniyet, asayiş ve savunma kuvvetleri bu seçilmiş organların emrinde ve kontrolünde olmalıdır.
        Tüm seçilmiş yöneticiler ve organlar kendilerini seçenlerin beşte birinin oyuyla geri alınabilmeli ve seçim yenilenmelidir.
         Tüm seçilenler seçildikleri süre içinde ve çalışmaları esasında ortalama bir çalışanın gelir düzeyinde ücret almalıdır.
        Memurların tayin, terfi, seçim ve emeklilik işlemlerinde bağımsız memur sendikalarının tuttukları siciller esas alınmalıdır.
        Asker sivil adalet ikiliği ve memurlar hakkında dava için izinler kalkmalı. Kanun ve yasalar karşısında mutlak eşitlik olmalıdır.
        Mahkemelere Jüri usulü gelmelidir.
Bu biçimsel eşitliği ve demokrasiyi sağlayan tedbirlerin yanı sıra, asgari ölçüde ekonomik ve sosyal eşitsizlikleri kaldırmak için
        Devlet her yurttaşa iş bulmak, bulamıyorsa, sendikaların ve bağımsız tüketici teşekküllerinin tespit edeceği, asgari geçim endeksine uygun gelir sağlamakla yükümlü olmalıdır.
        Tüm yurttaşlar için genel sağlık ve emeklilik sigortası olmadır. Sigorta kurumu, doğrudan sigortalı yurttaşların seçilmiş temsilcileri tarafından yönetilmeli ve denetlenmelidir.
        Gelecek nesiller arasında kültür, eğitim ve iktisadi farklardan doğan eşitsizlikleri asgariye indirmek için, her çocuk için parasız kreş ve anaokulu sağlanmalıdır.
        Tüm eğitim ve araçları parasız olmalı, düşük gelirli ailelerin çocukları devlet bursu ile desteklenmelidir.
        Tüm azınlıkların gerçek hayatta fiilen ortaya çıkacak bizzat matematik bir azınlık olmaktan doğan dezavantajlarını bir ölçüde ortadan kaldırabilmek için kotalar ve pozitif ayrımcılık uygulanmalıdır.
Ali Güler
27 Aralık 2015
aliekberguler@gmail.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder